HAYATTA hiçbir şey imkânsız değil elbette ama 'çözüm süreci' diye
2012 sonu başlayıp 2015 Nisan'ında fiilen, Temmuz'unda resmen çöken
sürecin aynısı kastediliyorsa, bu galiba imkânsız.
Birkaç nedenle imkânsız.
Bunlardan birincisi, PKK ile Türkiye arasında günün birinde bir müzakere olacaksa, bu çok daha farklı bir zeminde olacak ve gri alanlara meydanı alabildiğine açan aracılara dayanmayacaktır.
Yani kamu görevlileri gitsin İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşsün, sonra Öcalan HDP’den gelen heyete bilgi versin, o heyet gidip Kandil’den cevap alsın ve tekrar İmralı’ya getirsin şeklindeki dolaylı müzakere yönteminin bir başarı ortaya çıkaramadığı, tam tersine ciddi gri alanlar yaratıp süreci bozduğu belli oldu.
Devlet, bundan sonra konuşacaksa kararı verecek ve uygulayacak olanla konuşacaktır; ‘karar’ları gerçekte ‘temenni’ olanlarla veya kararını uygulamayanlar/uygulatamayanlarla değil.
Aynı sürecin tekrarını imkânsız kılan bir başka tespit, başarısızlığa uğrayan ilk süreçte karşılıklı ‘güven arttırıcı önlemler’ belli bir takvime konmuştu.
Ama daha baştan bu takvime uyulmadı; örneğin PKK’nın silahlı güçleri Türkiye’yi terk etmedi. Buna rağmen, verilen sözün tutulmaması bir mesele edilmeyince bozulan başka sözler de oldu ve sonunda süreç çöktü.
Bugün yeniden müzakere dönemine girilmesinin en temel şartı, geçmişte ‘güven arttırıcı önlem’ olan şeylerin artık önkoşul olması.