Devlette ciddi bir erozyonla karşı karşıyayız. Devletin önemli kademelerinde görev yapanlar liyakate göre seçilmediği için büyük sıkıntılar yaşanıyor.
Birçok kurumda alttakiler üsttekilerden daha kapasiteli, daha bilgili. Durum böyle olunca iş karışıyor. Zayıf yöneticiler kendilerini kabul ettirmek için başka yollara başvuruyorlar.
“Yukarıya yalakalık, aşağıya baskı” öne çıkıyor.
Koltuklarını korumak için de istenilen tüm kararların altına imza atıyorlar.
ÖZAL’IN PRENSLERİ
Devlette bu durum özellikle 12 Eylül Darbesi sonrası ortaya çıktı. 12 Eylül’ün asıl lideri Özal Başbakan olunca Amerika’dan bir sürü “prens” getirdi. Bir günlük bile devlet tecrübeleri yoktu. Ama devlet bankalarının, kamu kuruluşlarının başına oturtuldu.
Devleti babalarının çiftliği sandılar.
Yasa, yönetmelik tanımadılar.
O günlerde gazetelerin gözde bürokratlarıydı. Öve öve bitirilemiyorlardı. Zamanla iplikleri pazara çıktı. Çoğu yolsuzluğa bulaştı. Kimi yurtdışına kapağı attı, kimi topuğundan vuruldu. Devlet itibarını yerlerde sürüdüler.
AKP DÖNEMİ DE AYNI
AKP döneminde de durum benzer. Devletin önemli makamlarına gelebilmek için kriter olarak liyakat göz ardı edildi. “Yandaşlık ve alnının secdeye gelmiş olması” esas alındı.
Tabi bir de “imza atma” yeteneği.