Bazı yazarlarla aramda tuhaf bir ilişki var. Sanki başımdan geçenleri anlatmışım onlara, ya da tanık olmuşlar gibi olanlara; işte öylesine hakimmişçesine duruma yazıyorlar.
Ben bir aşkın içinden geçerken neler hissettiysem adını koyamadığım, tam da boğazıma koca bir yumruğun oturduğu o boğucu andan başlayıp, adeta yaşadıklarımı bire bir anlatıyorlar.
‘İnsan; geçmişin hasretçisi, geleceğin özlemcisi, yaşadığı anın şikayetçisidir...’
Nasıl da güçlü bir cümle işte bu! Tıpkı başlıktaki biten aşk tarifi gibi dolu…
Ne bir harf eksik, ne de fazla.
Bukowski’nin büyük yazarlığının sırrı da zaten burada.