GÜLNAZ: Toplamda altı kez evlenmeye karar verdik. Kısmet bugüneymiş!
METE: Evlenmek de önemli değil; önemli olan bir ömür sürmesi…
Dostluk hakikaten enteresan şey. Kimisini çok eski tanırsınız, tanıdığınızı sanırsınız ama aslında hiç tanımamışsınızdır.
Çünkü kapalıdır kartları, ruhunu okuyamazsınız. Bazısıyla ise maziniz pek eski değildir ama bir şekilde çok iyi tanışırsınız. Sanki hiç bilmediğiniz bir zamanda karşılaşmış, tanışmışsınızdır.
Daha önce hiç konuşmadığınız konularda benzer cümleler kurar, bin yıllık dostlarınızla anlaşamadığınız en derin meselelerde bile birkaç kelimede aynı fikrin etrafında buluşuverirsiniz. İyidirler, iyi gelirler, iyi hissettirirler…
İşte tam da bu tarife uyan biri benim için Mete. Kimi zaman sabahlara kadar sohbet edebildiğim, bazı gün karşılıklı uzun uzun susarak anlaşabildiğim bir özel adam.
Memleket denildiğinde, bayrak - ülke – vatan kelimeleri geçtiğinde gözleri dolan, Atatürk’ün adını duyduğunda tüyleri diken diken olan bir Türkiye sevdalısı. Ömrünün yarısı dağlarda, çok çetin şartlarda geçmiş ama içindeki çocuğu, o yumuşacık merhametli – şefkatli özü korumayı becermiş.
Benim de şahitlik ettiğim nikahta hayatını birleştirdiği Gülnaz da tıpkı böyle biri. İçi dışı bir; şahsına münhasır, güzeller güzeli bir modern çağ prensesi. Nasıl da yakıştılar birbirlerine, nasıl da güzel taşıyorlar sevdayı el ele, gönül gönüle…
Birlikte geçirdiğimiz şahane saatlerde, e serde kariyerden değil bariyerden gelen gazetecilik de var malum, onlarla sohbet ettim. Buyurun bunlar da aklımda kalanlar…