Hayatı hafifletmenin türlü yolları var. Kimi zaman bir kitabın sayfalarında dinlenir ruhun. Kimi gün bir şarkının namelerinde demlenirsin...
Bazı gün yemyeşil ormanlara bakıp, duru oksijenle rahatlarsın. Kimi gün bir martının kanatlarının izinde, denizin iyot kokusuyla nefes alırsın...
Ve fakat öylesine zamanlar da vardır ki ne denizin mavisini, ne de binbir türlü çiçeğin rengini görmez - göremez gözlerin...
Hayat, bir perde çeker zihnine. Seni, sana hapseder. Necip Fazıl’ın ‘Ateşten zehrini tattım bu okun / bir anda kül etti can elmasını / sanki burnum değdi burnuna yokun / kustum öz ağızımdan kafatasımı’ dediği o ıssızlıkta buluverirsin kendini...
İşte böyle zamanlarda, inadına sarılmak lazım içindeki çocuğa...
Yine bir başka büyük yazarın, Borges’in sözleri pusula olmalı böylesi kayboluşlara...