Blu TV’nin neredeyse ilk günlerden beri abonesiyim. Özellikle Masum gibi, bence Türk dizi tarihinin en iyilerinden biriyle bu sektöre giriş yaptıkları için, içimde hep “daha iyi olacak” gibi nedensiz bir inanç vardı.
Uzun süre direndim ama 7Yüz’e kadar orijinal yapımlarında keyif aldığım bir dizi açıkçası olmadı. O sırada Netflix, Puhu, Amazon Prime gibi alternatif mecralarda dakikalarımı cömertçe ve çok da keyif alarak harcadım.
Ama ‘Yaşamayanlar’ın daha ilk tanıtımlarını gördükten sonra dedim ki, “Adamlar farketmiş, Blu TV’yi canlandırmak istiyorlar”. Hele bir oyuncu kadrosu var ki, tam şampiyonlar ligi...
Dün gece eve gider gitmez, ilk yerli vampir dizimiz Yaşamayanlar için açtım Blu TV’yi. Ellerim kırılsaydı da yapmasaydım çünkü İzzet İzzet olalı böyle zulüm görmedi!
Hikayeye bir tanıtım yazısıyla girdiler… Güya bu vampir milleti, bizim bildiğimiz gibi gün ışığından falan kaçmazmış. Ve hatta bizim gibi güler, bizim gibi ağlar, kendi hallerinde yaşarlarmış. Dedim herhalde filmlerde vampirlere yapılan haksızlıkları anlatacaklar. Vampir de insan sonuçta. Yeter karanlıkta kaldıkları, verelim el ele, hep beraber yürüyelim aydınlık günlere :)
Neyse dizi başladı. Çekimler fiyakalı, sinematografi iyi. Ee bir de Birkan, Elçin ve Selma gibi en az bir işini izlemiş ve oyunculuklarını çok beğendiğim yeni nesil oyuncuların performansı da eklenirse ‘olur bir iş’ diye düşünüyordum ki; Kerem Bursin belirdi ekranda. Ret Kid misali ya ağzında bir kürdan o yoksa mutlaka sakız çiğniyor.