Ülke bir baskın seçim gerçeğiyle karşı karşıya.
Baskın seçime karşı muhalefet partilerinin bir araya gelip, katılımı yüzde 50 ve altına düşürecek yaygın ve etkili bir boykot eylemi örgütlemesinin imkânsız olduğu zaten biliniyordu.
Ama bu muhalefet, cumhurbaşkanı seçiminde ülkenin acilen çözülmesi gereken sorununa karşı bir ortak payda etrafında birlikte hareket edebilirdi.
Ve bu hayati bir öncelikti.
Türkiye’nin devam ettikçe momentum kazanan “aşağıya burgu” hareketini durdurmak... Ekonomiden yargıya her alandaki kötüye gidişin önüne demokratik bir set çekmek... Öncelik bu olmalıydı.
Baskın seçim, muhalefete asgari müşterekler zemininde bir süreliğine ortak hareket ederek ülkeyi felaketinin en derin karanlıklarına sürüklenmekten kurtarma fırsatını sunmuştu.
Muhalefet bu fırsatı kullanamadı.
Ortak paydanın ne olduğu hususunda anlaşamadıkları için değil.
Muhalefet partileri şu hedeflerde zaten mutabıktı:
Ülkenin hızla normalleştirilmesi.
Hukuka ve anayasal düzene geri dönülmesi. Keyfi idareye son verilip temel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması.
Yargının içine düşürüldüğü içler acısı durumdan süratle çıkarılarak bağımsız ve tarafsız olabilmesinin önünün açılması.
Bütçe denetiminin yeniden yürürlüğe konması.
Toplumun çeşitli kesimleri arasında kutuplaşma nedeniyle kaybolmuş olan güvenin yeniden tesisi için hızlı adımlar atılması...
Bunlara paralel olarak demokratik parlamenter sisteme dönüş için ortak bir takvim çerçevesinde hareket edilmesi.
Bu...