Bir yıl önce bugün, İstanbul’un Vatan Caddesi’ndeki Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün nezarethanesinde gözaltında tutuluyordum, Cumhuriyet’ten 12 arkadaşımla birlikte...
Cumhuriyet okurları bir yıldır bize yapılanları biliyor. Özetlemek gereksiz.
Silivri’de dört arkadaşımız kaldı. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Emre İper.
Ben 25 Eylül’de çıktım.
Özetinin özeti budur.
Sonra insanlar sorar oldular, “Yazılar ne zaman başlıyor?” diye...
Merak edenlere “Yakında” diyordum.
Öyle çıkar çıkmaz değil; zamana ihtiyacım vardı.
11 ay boyunca sadece yerli medyayı izlemek zorunda bırakılarak mukayese ve doğrulama imkânı elinden alınmış profesyonel bir gazetecinin halini tahayyül edebilirsiniz.
Bu yerli medya hangi haberleri görmezden geliyordu, gördüğünden ise ne anlıyordu, şişirdiği yalanlar, küçülttüğü gerçekler ve bunların yanı sıra kenara ittiği bakış açıları, tartışmaktan kaçındığı konular nelerdi?
Bu soruların bir kısmına Silivri’deyken dahi bir cevap bulabiliyordum.
Bazı sorular ise maalesef cevapsız kalıyordu.
Medya, bastırılmış, yoksun ve yoksul bırakılmış olanlarla, satın alınmış, boyun eğmiş ya da iktidarın tetikçiliğine yazılmışlardan mürekkepti ve bu medyaya mahkûmken neleri kaçırdığımı öğrenmek için Silivri’den çıkmam gerekiyordu.
Beni serbest bıraktıkları 25 Eylül’den bugüne, vaktimin bir bölümünü Silivri’de geçen 11 ayda neleri atlamış olabileceğimi araştırmakla geçirdim.
Yazmaya ise kendimi hazır hissetti...