İktidarın işleri hızla kötüye gidiyordu ve bunu
durduramayacaklarını bildikleri için zaman geçirmeden baskın seçime
gitmeye mecbur kaldılar.
24 Haziran’da seçim, Erdoğan-Bahçeli ittifakının
menfaatı açısından mantıklı bir karardır. Bu olmasa ve seçimler
takvime uygun olarak 3 Kasım 2019’da yapılsaydı, başta ekonominin
olumsuz gidişatına ve sağ muhalefette İYİ Parti - SP ekseninde
güçlenen ittifak dinamiklerine karşı alınacak her türden tedbirin
maliyeti zaman geçtikçe katlanarak büyüyecekti...
Bir kriz ortamında gidilecek yolun sonunda iktidar, bu ağır
maliyetin baskısı altında kendiliğinden çökebilir ya da bu nedenle
çökertilebilirdi.
Şimdi ise iki ay sonra baskın seçim yaparak iktidarlarını menfi
gidişatın tahripkâr sonuçlarından nispeten az maliyetle korumayı
deneyecekler. Dikkat buyurunuz, vaziyeti baskın seçimle iyiye
çevirebileceklerinden bahsetmiyorum. Bu iktidar kalırsa gidişatın
yönü ve sonuçları değişmeyecek.
Ayrıca, işlerin kötüye gittiğini biz iddia etmiyoruz, ittifakın
ortakları söylüyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçen salı partisinin Meclis
grubunda, ortağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aralarındaki iş bölümü
gereği yaptığı konuşmada, erken seçim çağrısını gerekçelendirmek
için seçtiği sözcüklerin anlamı yeterince açıklayıcıydı:
“Türkiye’nin sistem tartışmalarıyla boğulmak istendiği bugünkü
şartlar altında, 3 Kasım 2019’a kadar istikrar ve denge halinde
ulaşması her geçen gün zorlaşmaktadır.”
Meali şu: Sistem krizi, ülkenin istikrar ve dengesini tehdit
ediyor.
Bahçeli, iktidarın OHAL’siz yapamadığı Türkiye’de yaşanan rejim
bunalımının gittikçe ağırlaştığını bizzat anlatıyor.
Hem de...