Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın KKTC’de oyların yüzde 60.5’ini alarak yeni cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı’ya saldırmakta vakit kaybetmemesinin başlıca üç nedeni var.
Birincisi Akıncı’nın seçim zaferinin laik ve
özgün Kıbrıs Türk kimliğinin direnişini simgelemesiyle
ilgili. Ve bu, AKP’nin Ankara’sı açısından hiç de arzu edilir
bir sonuç değil.
Çünkü AKP, Kıbrıs Türk kimliğini eritmek ve adanın kuzeyini
Türkiye’dekine benzer yapıda muhafazakarlaştırmak için son yıllarda
çok uğraştı.
Ankara’dan desteklenen resmi kurumlar aracılığıyla adanın kuzeyinde
muhafazakar toplum mühendisliği programları yürütüldü...
Hatta geçmişte, kuzeyde bir “yavru AKP” bile kurdurulup her türlü
maddi manevi destek verilse bile bu proje başarılı olamadı.
Şimdi 2005-2010 yılları arasında görev yapan eski
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’tan sonra Kıbrıs Türk halkının
yine solcu ve laik bir adayı önemli bir çoğunlukla cumhurbaşkanı
yapması, Ankara kaynaklı toplum mühendisliği projelerinde işlerin
umulduğu gibi gitmediğini gösteriyor olmalı.
İkinci neden, AKP’nin yüzde 60.5 oy almış bir Mustafa Akıncı’nın
cumhurbaşkanlığındaki KKTC’de, Derviş Eroğlu döneminde
kurabildiği vesayet rejimini sürdürmekte zorlanacak olmasıdır.
KKTC’nin ilk solcu ve laik cumhurbaşkanı Talat da sahip olduğu AB
ve çözüm perspektifleri doğrultusunda,
adadaki TSK vesayetinin resmi törenlerdeki sembollerini
ortadan kaldırarak işe başlayınca dikkat çekmişti.
Şimdi AKP iktidarı, adanın kuzeyinde Derviş Eroğlu gibi bir “vasal”
bulamayacak.
Akıncı’nın 27 Nisan’da Lefkoşa’nın İnönü Meydanı’nda yaptığı zafer
konuşmasının şu paragrafında vasallık ilişkisinin biteceğini ilan
eden her türlü içerik mevcut:
“Ben Türkiye ile kardeşlik ilişkisi istiyorum. Federal yapının eşit
ortağı olarak Avrupa Birliğiiçerisinde yaşayabilecek bir
varlık olacaksak ki öyle olmamız lazım- artık bu bebeğin, bu
yavrunun ayağa kalkması lazım. Kendi ayakları üzerinde duran ,
kendi kendine yeten, kendi kendini yönetebilen bir Kıbrıs Türk
varlığı sadece Kıbrıs Türklerinin değil TC’nin de çıkarınadır.
Böyle bir varlık, karşısında eşit muhatap bulacağı için çok daha
sağlıklı ilişkiler geliştireceği için Rum tarafının da
isteğidir.”
Akıncı “Kıbrıs Türk varlığı” ifadesini kullanarak, anakaradan ihraç
edilmeye çalışılan yeni muhafazakar kimliğe karşı adanın korunması
gereken yerel ve özgün Türk kimliğini savunuyor.
Bir de “kardeşliği” vurguluyor...
Kardeşlerden biri büyük diğeri küçük olabilir ama hukukları
eşitliğe dayanır.
Akıncı Ankara tarafından eşitlik zemininde muamele görmek istiyor
ki Rum tarafı nezdinde eli güçlensin.