Türkiye’deki rejimi klasik otoriterlikten ayırt eden bir
özellik, burada gerçek seçimlerin hâlâ yapılabiliyor olması.
Otoriter rejimlerde de seçim yapılır ama bu seçimler ne gerçek ne
de demokratik olurlar... Göstermelik ve sahtedirler; otokrat hep
kazanır, hem de oyların neredeyse tamamını alarak... Çünkü gerçek
bir muhalefet yoktur. Muhaliflerin hepsini öldürmüş, sürmüş ya da
hapsetmiştir. Bizdeki rejimde ise hakkaniyetli olmak namına teslim
edelim ki seçimler gerçek... Amma ve lakin demokratik değil.
Bir melezlik durumu.
Yazı ve konuşmalarımda ve hatta Cumhuriyet Davası’ndaki
savunmalarımda bu hali tarif etmek için “seçimli otoriter rejim”
kavramına müracaat ettim.
Tersinden okursanız, “demokrasisiz seçimli rejim” de diyebilirsiniz
ama biraz karmaşık olur; biz en iyisi “seçimli otoriter rejim”de
karar kılalım. Bu tabir, seçim gibi demokrasiye özgü müesseseleri
iktidarda kalma aracı olarak kullanan otoriter yönetimi tarif
ediyor.
Bir de Atlantik’in öte yakasından iki siyaset bilimci,
Steven Levitsky ve Lucan
Way tarafından geliştirilmiş bir kavram var:
“Rekabetçi otoriterlik” (Competitive authoritarianism).
Bu yazıda “rekabetçi otoriterlik” mefhumunu ödünç alıyorum.
Demokrasinin bütün müesseselerini pervasızca istismar eden
otokratın diğer taraftan iktidar tazelemek için çok partili ve
fakat demokratik olmayan seçimlerde muhalefetle haksız rekabetini
tarif ediyor.
Bizdeki “rekabetçi otoriterlik” ise sahip olduğu büyük
“avantajlara” rağmen zorda; 24 Haziran’da muhalefetin gerçekten de
rekabetçi bir meydan okuması ile karşı karşıya.
İktidarın “avantajlarına” bakın: