Osman Kavala’nın uzayıp giden mahpusluğu bugün 317’nci gününde. İddianame hâlâ ortada yok.
18 Ekim 2017’de gözaltına alınan Kavala, 15 gün sonra iki gerekçeyle tutuklanmıştı: Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs ve hükümeti devirmeye veya iş yapmasını önlemeye teşebbüs suçlarını işlemek...
Bunlar çok ciddi suçlardır ve cebir kullanmayı gerektirir. Türkiye’deki sivil toplumun öncü ismi Osman Kavala’yı cebirle, şiddetle bağdaştırmak imkânsızdır. Şu iddianame artık çıksın ki hukuk rezaleti belgelensin.
Ülkemizdeki siyasi yargılama kültüründe, süreçlere bir aşamada sanıklar lehinde etki eden “mağduriyet” diye bir “şey” var. Bu mağduriyet, salt siyasi hesaplarla içeri atıldığı gün gibi aşikâr olan Osman Kavala’nın bahsinde neden algılanmaz, neden anlaşılmaz, neden dikkate alınmaz?
Haksız, hukuksuz, ipe sapa gelmez suçlamalarla 10.5 aydır içeride tutulduğu için Osman Kavala çok mağdur edilmiştir.
Ama tek başına mağdur olmak yetmiyor değil mi?
Mağdur olunduğunun kamuoyu tarafından anlaşılıp teslim edilmesi de gerekiyor.
Hangi kamuoyu?
Yoksa bu kamuoyu, Kavala hakkında şöyle mi düşünüyor: “Hem çok zenginsin, hem de Türksün; ne işin var senin Ermeni kültürüyle, Kürt meselesiyle? Yok sivil toplummuş, bilmem neymiş, Batılılarla münasebetler falan? Hayatını yaşamaya baksaydın ya...”
Kavala hakkında bu minvalde bir düşünce oluşturmuş bulunup, onun hukukunun, hakkının çiğnendiğini kabule yanaşmayan ve dolayısıyla onu bir mağdur olarak görmemekte direnen, bunun için de 10 küsur aydır suçsuz yere hapis yatırılmasını dert etmeyen bir kamuoyu gerçekte varsa, bu kamuoyunun fertlerine seslenmek isterim: