Erdoğan rejimi ve medyasının,
bir “anti-Müslüman” olmasına rağmen Donald
Trump’a gönül düşürmesinin tek nedeni, seçimdeki
rakibi Hillary’ye
atfettikleri“FETÖ’cülük” değildi. Rejim medyası uzunca bir
süredir Trump’a “çakmıyordu” ve bunda Hillary’nin IŞİD’e
karşı “Kürtleri silahlandırmaktan” bahsetmesinin de
elbette bir payı vardı... Bu iki faktöre rağmen, Trump’ı Hillary’ye
tercih etmiş olmalarının basit bir ehven-i şer mantığı ile
açıklanabileceğini sanmıyorum. Trump’ı utangaç biçimde
kabullenmelerinde, zamanla derinleştirerek yaptıkları doğruya yakın
gözlemler rol oynamış olmalıydı.
Birçok analistin de tespit ettiği gibi Trump içe kapanmacı ve
anti-enternasyonalistti... Bunun neticesinde NATO’ya ve Trans-
Atlantik işbirliğine şüpheyle yaklaşıyordu. Bu faktörler
Ankara’daki rejimin Cumhuriyetçi adayı tercih etmesinin bir
nedenini oluşturabilirdi. Seçildiği takdirde bu Trump, ABD’yi daha
düşük profilli ve daha az müdahaleci bir dış politikaya
yöneltecekti ve bu durum da Ankara’daki zevatın hem iç hem de dış
politikada elbette işine gelirdi...
Ötesinde, muhtemeldir ki bizdeki rejim Trump’a aradan geçen zaman
içinde ısınmıştı ve bunu da normal karşılamak gerekirdi.
Ne de olsa Trump ile “Reis”leri benzer kumaştandı.
İkisi de siyasi varlıklarını yerleşik düzene meydan okuyarak inşa
etmişlerdi.
İkisi de popülistti.
Mağduriyet duygusu içindeki kitlelerin desteğini almak için düzenin
elitlerine adeta savaş açtılar.
İkisi de otoriter eğilimliydi.
Trump, Putin’e olan muhabbetini
gizlemiyordu. “Reis” de öyle.
Otoriter liderler birbirleriyle iyi anlaşırlar.
Trump, kuvvetler ayrılığından hazzetmiyordu, “Reis” ise
kuvvetler birliğini şahsında çoktan tesis etmişti.
İkisi de basın özgürlüğünden nefret ediyordu.
Bizde 2008’den beri yapıldığı gibi Trump da toplantılarında
gazetecileri alenen hedef gösterdi, yuhalattı... Trump taraftarları
gazeteci tartakladı.
Cumhuriyetçi başkan adayı, her fırsatta “Medyaya
güvenilmez” diyerek gazetecilere karşı düşmanlığı
körükledi.