“Aynı lafları Erdem’in yüzüne söylesene!” Sevgili eşin Nazire’den gelen bu tokat gibi cevap başka hiçbir söze ve izahata gerek bırakmıyor, değerli kardeşim Kadri.
Mağdurlar, eşleri, çocukları ve yakınlarında “yeter” tiksintisi yaratan inkârcılığın, yalancılığın sonu gelmiyor maalesef.
Dört ay oldu oluyor özgürlüğünüz gasp edileli.
Çok zaman geçmedi, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “Türkiye’de haber yazdığı için tutuklu tek bir gazeteci yok. Eğer varsa kim olduğunu bilmek isterim” şeklindeki beyanatıyla İspanya medyasında en müstehzi tepkilerle karşılandığı günlerde Madrid’dey- dim.
Bakanın ziyareti arifesinde - hiç de planlanmadığı halde - Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) davetlisi olarak memleketteki “karşı-darbe” icraatlarını anlattım. Medyanın nasıl kurbanlık koyun haline getirildiği konusunda iyi-kötü haberdar olan RSF ekibinin verdiğim ayrıntılar konusunda ağzı açık kaldı.
El Pais Genel Yayın Yönetmeni Antonio Cano ile 5-10 dakika planlanan toplantım neredeyse bir saate uzadı. Hiç şüphe yok ki Kadri, İspanyollar bu “karşı-darbe”ye bakınca 1936-75 dönemindeki hallerini hatırlıyorlar.
Bilesin, hepiniz akıllardasınız. Madrid’deki buluşmalarda hep tanıdıklarını, duyduklarını sordular: Seni, Murat Sabuncu’yu, Ahmet Altan’ı, Tunca Öğreten’i, Ahmet Şık’ı, Güray Öz’ü, Şahin Alpay’ı, Aslı Erdoğan’ı, İnan Kızılkaya’yı...
Geri kalan 150 küsur arkadaşımızı da toplantılarda ben anlattım.