Çocukluğunda bir arkadaşının babasına “Efendibaba” hitabı çok hoşuna gitmişti annemin. “Çocuklarım olursa onlara da böyle öğreteceğim” diye ahdetmişti ve hac farizasını yerine getirene kadar böyle seslenmiştik sana. Her ne kadar nüfus kâğıdında adın Mehmet ise de, Muhammed diye bilinir, hafız oluşun münasebetiyle de“Hafız Muhammed” diye çağrılırdın komşular ve dostların arasında. Gençliğinde Trakya bölgesinde yaptığın imamlık ve esnasında yaşadığın olayları anlatışın hoş bir gülümseme bırakırdı dinleyenlerin yüzünde. Mahalle muhtarlığın esnasındaki çalışmaların tüm mahalleliyi memnun etmişti. Herkesin bir lakabı olduğu gibi senin de bir lakabın vardı haz etmediğin. Beyin kanaması geçirene kadar da memlekette kalmış, mesleğin gereği her inşaatta, her duvarda, her yapıda, her yolda, hülasa her köşe başında bir eserin, her evde bir sohbetin mevcuttu.
Çocukların olarak bize çizdiğin ufuk senin engin dünyanı, nasihatlerin tecrübelerini, azarlamaların yol göstermeni, teşviklerin ise geleceği görüşünü gösteriyordu. Gurbet ellerde tahsil hayatımıza devam ederken bütün bu hislerle yaşar, sen köyümüzde inşaatlarda çalışırken biz seni hep yanımızda hissederdik. Nasihatlerin kulaklarımızda, azarlamaların korkularımızda, teşviklerin hayallerimizde, hasretin gönlümüzde, sevgin yüreğimizdeydi. İlkokul mezunu olarak, çocuklarının üniversitelerde okuması, ticari hayatta başarılı olması onların başarıları kadar senin de başarındı aslında. Bize o inancı vermeseydin bu sonucu almamız mümkün değildi.
Beyin kanaması geçirdiğin anda yeni bir hayat başlıyordu senin için. Herkesin ümidini kestiği anda senin umutların artmıştı ve hayata tutunman doktorları bile hayrete düşürmüştü. Ne yazık ki art arda geçirdiğin yedi beyin ameliyatı bükmüştü belini. Beş dakika bile yerinde duramayan sen artık yataktan kalkmak istemiyordun. Seni hareket ettirmek için uğraşıyorduk ama bütün çabalarımızı boşa çıkarıyor, bütün ısrarlarımızı latifeyle geri çeviriyordun. Fiziki hareketliliğin azalıyordu ama sohbet ve muhabbetin aynı letafetle devam ediyordu. Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalıyor ama sen kimseyi kovalamıyor, sadece ziyaretine gelenlerle hoş sohbet içerisinde vaktini geçiriyordun. Ömrünün beşte birini hasta ve yatağa bağımlı olarak yaşadın ama bir gün bile şikâyetçi olmadın. “Nasılsın” sorusu senin için Yaradan'a şükretme vesilesi oluyor, soranları da Allah'a şükre yönlendiriyordun. En büyük destekçin ve hizmetçin annem olmuştu. Biz uyumak için odalarımıza çekildiğimizde annem sadece nöbet tutmuyor, aynı zamanda dualarıyla sana destek oluyordu. Dile kolay, on dört yıl hiç yanından ayrılmamış ve seni bir an bile yalnız bırakmamıştı annem. Kendi rahatsızlığını unutmuş, adeta ömrünü sana ve senin hizmetine adamıştı. Annemin bu fedakârlığı satırlara sığacak cinsten değildi.
Hastalığın seni olduğu kadar bizi de olgunlaştırmıştı. Biz sende İbrahim'in sadakatini, İsmail'in teslimiyetini, Yunus'un şükrünü, Eyüp'ün sabrını ve metanetini gördük. Bütün arkadaşların birer birer göç ederken dünyadan gözyaşları ile uğurladın onları ebedi âleme. Amcamın vefatını kısa bir süre saklamıştık senden ama hissetmiştin ölümünü.
İki damla gözyaşın dokunmuştu bana. Biri rahatsızlandığımda kaldırıldığım hastanenin yoğun bakım kapısına tekerlekli sandalye ile gelip bana bakarken gözünden damlayan, diğeri yanında çocuklarının dünyevi meşgaleler için konuşurken kirpiğinden süzülen gözyaşı. Hiç konuşmamıştın ama o gözyaşların dünyaları anlatıyordu bana. Her damlası adeta delmişti kalbimi. İki damla gözyaşım akmıştı kalbime. Biri vefat haberini aldığımda gözümden damlayan, diğeri de cenaze namazını kıldırırken şakağıma süzülen gözyaşı.
Son on dört yılın temizledi senin bütün geçmişini. Kırdıkların veya kırıldıkların varsa affettiler veya affettirdiler kendilerini bu süre içerisinde. Herkes güzel hatıralarla anıyor seni. Herkese dokunmuştun hayatında. Herkese bir el atmışlığın oldu geçmişte. Yaratılanlara olduğu gibi Yaradan'a karşı da eritmiştin varsa günahlarını kanaatimizce. Bir kuş hafifliğinde uçtun omuzlarda ebedi hayatın beşiğine doğru. Kendi ellerinle hazırladığın kabrine bir tüy hafifliğinde indin ellerimiz arasından. Bir bebek masumiyetinde daldın uykuya kıyamete dek.