İnsanoğlunun dünyadaki gayesi mutlu ve huzurlu yaşamaktır. Her şeyi bunun üzerine bina eder. Her şeyi bunun için kullanır. Hukuk, ekonomi, siyaset, eğitim, sağlık vs. Ancak gayesi mutlu ve huzurlu olmanın ötesinde başka gayesi olanlar sistemi kendi lehlerinde kullanmaktan çekinmezler. En kötü sistem iyi kullanıldığında iyi sonuçlar, en iyi sistem kötü kullanıldığında kötü sonuçlar verir. Önemli olan sistemin iyiliği ve kötülüğünden öte sistemin başında olan ve kullanan kişilerin niyetleri ve uygulamalarıdır elbette.
Bir asırdır içinde olduğumuz sistemin çarpık yönleriyle uğraştık durduk. İktidar olanların bu sistemi nasıl kullandıklarına şahit olduk. Aynı yasalarla farklı siyasilerin ve iktidarların çok farklı sonuçlar aldığını gördük. Aynı hukuk sistemi ile farklı kararlar verildiğini müşahede ettik. İktidarı kullananların niyetleri ile doğru orantılı olarak icraatlarının farklı sonuçlar verdiğini gözlemledik. Ülkeyi hep siyasilerin idare ettiğini zannettik ama aslında işin arkasında bürokratların olduğunu hep gözden kaçırdık. Elbette “At sahibine göre kişner” atasözünü de yabana atmadık ama zaman zaman atın da sahibinin isteği dışında kişnediğini de görmedik değil. Ülkemizde başarılı olunan alanlar kadar başarısız olduğumuz alanlarda mevcuttur. Mesela Milli Eğitim alanında hep başarısız olduğumuzdan bahsedilir. Adeta karalama tahtasına döndürülen eğitim sistemimizde bir türlü işler yoluna sokulamadığından dem vurulur. Başarılı olunan alanlarda bürokratlar ödüllendirilirken, başarısız olunan alanlarda bürokratlardan kimse bahsetmez. Vatandaş olarak hepimiz bürokrasiden şikâyet eder dururuz. Sadece vatandaş olarak biz değil bu ülkenin en başında bulunan Cumhurbaşkanımız bile zaman zaman bu serzenişlerde bulundu. Onun şikâyet ettiği şeyden bizim mustarip olmamız doğaldır elbette. Son on altı yılda bu ülkede eğitimden sağlığa, ekonomiden yatırıma, askeriyeden sivil hayata pek çok konuda harika şeyler yapıldı. Bu başarıların altında siyasilerin katkısı olduğu kadar bürokratların da katkısı olduğunu inkâr edemeyiz. Hal böyle iken bunca yıldır başarısız olduğumuz konularda faturalar hep siyasilere kesilirken bürokrasinin bundan yeterince sorumlu tutulmadığını düşünüyorum. Ancak bir işe bürokrattan çok siyasinin eli değdiğinde işin düzeldiğine de şahit olduk. Çünkü işin başarısının ve başarısızlığının bedelini hep siyasiler ödedi.
24 Haziran genel seçimleri akabinde Türkiye yeni bir döneme girmiş oldu. Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçen ülkemizde her şey yeniden planlanmaya ve sistem yeniden kurgulanmaya başlayacak. Yarınların bu günlerden daha güzel olacağına ümidim var elbette. Hani “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sloganı ile yarınlardan ümitleniriz ya. Ben de hiçbir zaman gelecekten ümitsiz olmadım. Ancak endişelerimi de paylaşmam gerekir.
Artık yüzde elli artı biri bulamayanın bu ülkede cumhurbaşkanı olamayacağını gördük. Bu oran öyle telaffuz edildiği kadar kolay bir oran değil. Bugün her şeyiyle sevilen bir cumhurbaşkanı olduğu gibi bundan sonra böyle olmayabilecek. Cumhurbaşkanı ile meclisin aynı siyasi yönde tecelli etmediğinde hangi sıkıntıların çıkacağını zamanla göreceğiz. Ancak her alanda hizmetin bakanlıklar eliyle siyaseten hızlı bir şekilde şekillendiği dönemlerin, seçilmişlerin bakanlıklarının bitmesi ile artık son buldu. En önemli ülke kararlarının ivedilikle alınıp uygulandığı bakanlıklarda bundan sonra seçilmişler değil de atanmışların olacağını düşünürsek, korkum odur ki bugüne kadar şikâyet ettiğimiz ve bir canavar gibi sistemimizi kemiren bürokratik mantığın bundan sonra işin en başı sayılan bakanlıklarda da etkin olacağıdır. Ülkenin son kırk yılını akıl baliğ bir şekilde yaşamış birisi olarak bana sorulsa son on beş yılda bu ülkede ne değişmedi, herhalde cevabım sadece “657” olur. Şimdi ise sistemin kilit noktalarında, bakanlıklarda da 657 nin hâkim olacağını düşünürsek acaba bugüne kadar elde edilen kazanımların sekteye uğraması ihtimali var mıdır?
Sadece bir soru olmanın ötesinde bu işe karar verenlerin bu koltuklara seçeceği kişiler noktasında tercihlerinin çok önemli olacağı aşikârdır. Ülkemize has bir sistem olan bu yeni sistemin eksiklerini de ancak zamanla ve uygulama esnasında görebileceğiz. Ümidim, korkularımın yersiz olmasıdır. Ben sistemden çok onu uygulayan insanın daha önemli olduğuna inanırım hep.
Çocuklarımıza daha güzel bir ülke bırakma ümidi ile…