DAHA bir hafta 10 gün öncesine kadar "Hoca bizim canımız"
diyenlerin son gelişmelerin ardından yazdıklarını okuyunca "Meğer
ucuz kurtulmuşuz" diyorum.
Dolmabahçe-Fındıklı arasına tezgâh açmış bir seyyar çaycıda pırıl
pırıl Boğaz’ı seyrederken gazete sütunlarında bunları okumanın
gereği yok, ama...
UCUZ KURTULMUŞUZ MEĞER
“Yahu ucuz kurtulmuşuz” diyorum ‘sabık olmak üzere olan başbakan’ın
arkasından yazdıklarına bakınca.
‘Kamuda Şeffaflık Yasası’ çıkarmaya çalışmış da son anda engel
olunmuş neyse ki. Çok kötü bir şey ya kamuda şeffaflık!
Sonra neler neler canım, biliyorsunuz işte sayıp döktürmeyin
bana...
Koalisyona ‘sıcak’ bakmak hatasına(!) düşmüş diyorum, başkanlık
mevzuuna ‘soğuk’ bakmış diyorum, huu!
Yetkisini kullanmaya kalkmış filan falan; işte bunlar hiç uyumlu
işler değildir fedailerin her gün yazılıp koltuklarının altına
tutuşturulan kitaplarında...
YALIÇAPKINLARI FİLAN
Kartlar yeniden dağıtılırken dün aynı tabağa kaşık sallayanların
kavgaya tutuşmalarına bulaşmak gereksiz.
Sahilde çay keyfi yaparken “Pelikan nasıl beslenir? Yalıçapkınları
kurnaz mıdır?” diye düşünmenin ne manası var?
Yanımda Refik Halid’in hatırlamayı ve hatırlatmayı çok sevdiğim
kitabı “Ago Paşa’nın Hatıratı” var.
Kitaba adını veren hikâyenin kahramanı Ago Paşa belki bir pelikan,
bir yalıçapkını değildir ama hayvanlar âleminden sınıf
arkadaşlarıdır: Bir papağandır!
Görmüş geçirmiş bu bezgin papağanın hayat hikâyesi eşliğinde II’nci
Meşrutiyet’in ilanının hemen öncesinden Kurtuluş Savaşı’na kadar
yaşanan gelişmeleri izleriz.
Ago Paşa gençken, kafesinde satılmayı beklerken, karşısındaki parka
bakıp “Millet Bahçesi’ne gidelim!” demeye başlar ve hayatı
değişir.
İstibdat döneminde millet demek suçtur, yasaktır.