GÖZLERİNİ çok önemli bir şey söylemek üzere olduğunu belirtmek için kocaman açtıktan sonra yüzünü iyice yaklaştırdı ve kısık sesle sordu karşımdaki adam:
“Şu arka masada salata yiyen lacivert takımlı adamı tanıdın mı?”
“Hayır” cevabını alınca, sanki hayatımı değiştiren bir sırrı söylüyormuş gibi kasılarak “Danışman” dedi...
“Ne danışılıyor? Kim danışıyor?” diye sorunca yüzünü ekşitti “Sen de hiçbir şey bilmiyorsun” gibilerden.
“Beyefendi danışıyor abicim. Bu beyi geçmeden de ona ulaşamazsın...”
İşi dalgaya vurup “Bayağı normal birine benziyor. Eski basketçiyim, öyle bir geçerim ki rüzgârımı göremez” diye işi gırgıra vurarak sıyrılmaya çalıştım.
Olmadı, sıyrılamadım. Geçen sene sinema öncesi oturduğum lokantada masama yancı yazılan arkadaşım, yarım saat boyunca arka masadaki yüce şahsiyetten hareketle danışmanlığın faydalarını anlattı.
NE TELEFONMUŞ
Aklımda sadece “Telefonu bende var...” kısmı kaldı o ayrı.
O nasıl bir telefonsa artık, nasıl bir güç atfedildiyse artık?..
Arkadaşımı dinlerken dünya barışından kıtlıkla mücadeleye kadar her problemi çözebilecekmiş gibi bahsettiğini fark ettim danışman telefonundan.
Aradığın zaman açılıyorsa senden mutlusu yoktu, sana haber verilmeden numara değiştirildiyse kara bağlaman gerekiyordu.
Samimi konuşuyorsa, hele bir de o seni arıyorsa düğün dernek yapmalıydın.
“Şimdi konuşamayacağım. Ben seni sonra ararım” deyip aramıyorsa terk edilmiş sevgili gibi ağlama ayinleri düzenlemeliydin.
Erdoğan ve Davutoğlu ipleri kopartmadan önce danışmanlarının medya üzerinden kavgalarına, birbirlerine hakaret yağdırmalarına şahit olmuştuk.