Çoğumuz “Maradona” demeyi tercih ederiz ancak Güney Amerika’da “Diego” diye seslenirler yoldaşlarına.
Yoldaş demem boşuna değil; kendisini ‘solcu’ olarak tanımlayan, Latin Amerika’nın yetişebildiği her köşesinde sosyalist liderleri destekleyen, onlarla güçlü kişisel ilişkiler kuran ve her zaman yoksulların, ezilenlerin yanında, zorbaların karşısında yer alan bir kahramandı.
Buenos Aires’in çok yoksul bir gecekondu mahallesinde 8 kardeşin beşincisi olarak doğan, suyu ve elektriği olmayan bir baraka bozmasında büyüyen Diego sınıfını asla unutmadı, onlar için güçlülerin karşısına dikildi. Bu sadece siyaset alanıyla da kısıtlı değildi. Kiliseyi, Vatikan’ı yerden yere vurmaktan çekinmedi. Vatikan’ı ziyaret edip altın tavanları gördükten sonra şunları demişti: “Daha sonra Papa’nın aç çocuklar için kaygılandığını söylediği konuşmasını duydum. O zaman altın tavanları sat amigo; bir şey yap!”