BATI'nın gözünde "gayrimedeni" bir insan topluluğu, kendi toprağında "istilacı bir kavim" idik...
“Barış görüşmeleri” için çağırılan Osmanlı heyetinin “Bizi Almanlar bulaştırdı bu işe, İttihat ve Terakki Komitesi’nin beceriksizliğinin kurbanıyız. Bütün suçu, günahı bize yüklemeyin” şeklindeki yaklaşımına Fransa Başvekili Georges Clemenceau’nun imzasıyla verilen cevap Batı’nın bakış açısının özetidir.
TÜRKİYE’Yİ TÜRKLERDEN KURTARMAK
17 Haziran 1919’da gelen cevapta şunlar yazmaktadır:
“Heyet, Türklerin yüksek faziletleri arasında yabancı milletleri idare kabiliyetinin bulunduğuna kani değildir.
Tarih bize Türklerin birçok başarıları yanında birçok kusurlarını da göstermektedir: (Türkler tarafından) İstilaya uğramış milletler ve (Türklerden) kurtulmuş milletler.
Bütün bu değişmeler içinde bir tek misal yoktur ki, Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da Türklerin tahakkümü altına geçmiş bir memleketin maddi umranı ve kültür seviyesi düşmüş olmasın.
Ve yine hiçbir misal gösterilemez ki Türk hâkimiyetinin kalkması ile maddi umranı artmamış, kültür seviyesi de yükselmemiş olsun.
İster Avrupa Hıristiyanları, ister Suriye, Arabistan ve Afrika Müslümanları arasında, Türk fethettiği her yere yıkım getirmiş, savaşta kazandığını barış devrelerinde geliştirme becerisini gösterememiştir. Onun mahareti bu yönde gelişmemiştir...”
Türkiye parçalanarak Türklerden kurtarılmalıdır.
Ya Doğu?..
Rusya’da devrimin henüz dumanı tütmektedir. Batı’yla arasında tampon olarak gördüğü Türkiye’nin ulusal kurtuluş hareketi desteklenmeli, Sovyetik bir yapıya geçişi ve nihayetinde kukla olarak “Doğu Federasyonu”na eklemlenmelidir.
Bu iki büyük kuvvetin arasında sıkışırken, yenilmiş, ezilmiş, işgal edilmiş, parça parça bölünmüşken bağımsız bir devlet olmak iradesi belirmiştir.
21 Nisan 1920’de “Heyeti Temsiliye namına”, Mustafa Kemal’in imzasıyla ve “Gayet müstaceldir” yani “Son derece acildir” notuyla çekilen telgraf “Nisanın 23’üncü Cuma günü, cuma namazını mûteâkıb Ankara’da Büyük Millet Meclisi kûşat edilecektir (açılacaktır)...”