"Bir dağ vardır sade çakmak taşından/ Bir dağ vardır hiç aşılmaz başından/ Bir şehir var, varan ölür dışından/ Ondan öte uçar gider leylekler.”
Karacaoğlan’ın “Leylekler Destanı”na, Selim Somçağ’ın “Türkiye Kuşları” kitabında rastlamıştım.
Somçağ kitabının “Leylek (ciconia ciconia)”ya ayırdığı bölümüne şu iç ısıtan satırlarla başlar:
“Leylek Türk halkının en iyi tanıdığı ve en çok sevdiği kuşlardan biridir. Köy evinin damına, köy meydanındaki, cami avlusundaki ulu çınara yuva yapan leyleği Türk halkı sevecenlikle benimsemiş, yaz sonunda güneye doğru göç etmesinden yola çıkarak ona ‘hacı’ sıfatını yakıştırmıştır. Bu sevgi lafta da kalmamıştır.Asırlar boyunca kanadı kırılıp soydaşlarıyla sıcak iklimlere göç edemeyen veya maişetini teminden aciz kalan leyleklere İstanbul’daki Eyüp Sultan Camii’nin avlusunda bakılmıştır...”
Yaşadığımız coğrafyada köklü, derin izleri var leyleklerin; efsanelerle gerçeklerin....