YILLAR önce bir İngiliz kız arkadaşım İstanbul'da yaşamaya karar vermişti.
Burada bir hayat kurmasını, çalışmasını sağlayacak belgelerin
peşinde bir Batılı titizliğiyle koşturup durduğu günlerde öğrenci
evimizde kalıyordu.
Kızcağızın her gün perişan halde eve dönüşünü seyretmek o dönemki
ev arkadaşımın en büyük eğlencesi haline gelmişti.
Hayatını uzanarak ve yayılarak kapladığı alandan uzaklaşmadan
yaşamaya çalışan arkadaşım kızı görür görmez sorardı: "Today?"
Bu "Bugün?" sorusu, asıl vurgusunu arkadaşımın havada hayali bir
ampulü söküp takarmış gibi çevirdiği elden alıyordu elbette!
Direkt olarak gününü bütün detaylarıyla anlatırdı.
Arkadaşım kendi deyişiyle "Bana kadar var abi İngilizcem"
seviyesinde hâkim yabancı dile, ama bir şekilde "harfiyyyen"
anladığını iddia ediyor.
Kızın öncelikli derdi de anlaşılmak değil, içini dökmek zaten.
Bir akşam yine elinde her gün yamulduğunu gözlemlediğimiz "belge
dosyası" ile kan ter içinde geldi.
Arkadaşım giderek ustalaştığı "Today?" repliğine fırsat bulamadan
kız haykırdı:
"What is The Muhtar? Who is The Muhtar?"
Belli ki belge işleri muhtara uğramadan ilerlemeyecek noktaya
erişmiş ve fakat kızımız muhtarın tam olarak neyi temsil ettiğini,
memleketinde neyi karşıladığını tam oturtamamış.