TÜRKİYE'nin Suriye için atacağı adımlar konusunda kafalar belli ki çok karışmış vaziyette.
Aklı başında kimsenin bu belalı bataklığa bulaşmaması gerektiği
defalarca yazıldı, çizildi fakat "stratejik derinlik" filan derken
geldiğimiz nokta ortada işte.
Türkiye'nin gönlüne göre bir komşu dizayn etme hayallerinin o
stratejinin derinliklerinden "Battım ben abiler!" diye el
salladığını görüyoruz.
Hem Esad'dan, hem IŞİD'den hem de PYD'den "kurtulmak" gibi
imkânsızlığın da ötesinde bir hayalle avunurken askeri dürtmeye
başladı hükümet.
Haberlere bakılırsa asker "tane tane" anlatmaya çalışıyor bu
imkânsız durumu.
"Girmesine girelim, vazifemiz bu ama nasıl çıkarız iyi düşündünüz
mü?" diyor.
"Sorumluluğu al, emri ver de bir endamını göreyim" diyor.
"Uluslararası platformda Suriye'ye girmeyi nasıl açıklayacağınızı,
kimlerle karşı karşıya geleceğimizi tartıya çıkardınız mı?"
diyor.
"Bedel bedel diyorsunuz da, hakikaten bedelin ne olabileceğini
anladınız mı iyice?" diyor.
"Cihanşümul Türkiye demekle ağız tatlanmıyor koçiko! ABD, Rusya,
İran, AB filan... İyi anladın mı o işleri?" diyor mu bilmiyoruz
fakat herhalde böyle demeye getiriyor!
*
Hükümet "ne amaçla gireceğini" tam olarak açıklayabilmiş değil
bu maceraya.
"Tampon bölge" diye yola çıkıp kiminle savaşılacağı bile net
olmayan bir felakete tutulmak var işin ucunda.
"Reyizsel" hırslarla efelenip kös kös oturmak var işin ucunda.
"Hiçbir şeyin asla ve kat'a iyiye gitmediği" Ortadoğu'ya başrol
kapmak hırsıyla girip dayak sahnesi figüranı olmak var işin
ucunda.
"Büyük Türk büyüğü" hayallerine dalıp memleketi ateşe atmak var
işin ucunda.