OHAL kapsamında KHK ile işlerini kaybeden iki akademisyen, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça başlattıkları açlık grevinde 67’nci gündeler.
Açlık grevine başlamadan önce 120 gün seslerini duyurmak için
eylem yaptılar, kimsenin umurunda olmadı.
Sonunda açlık grevi başlattılar, kritik 45 günü aştılar ve hayati
tehlike, kalıcı hasar bırakacak sürece girdiler.
Ankara Tabip Odası, Gülmen ve Özakça’da “Wernicke-Korsakoff
Sendromu”nun öncü belirtilerinin görülmeye başlandığını
duyurdu.
Açlık grevleri sayesinde zaman içinde yakından tanıdığımız bir
illet Wernicke-Korsakoff.
ZAMAN ÖMRÜ TÜKETİRKEN
Sistem insan olanın vicdanını yerle yeksan edecek şekilde
çöküyor.
Zihinsel algı bozuluyor, motor faaliyetler gerçekleştirilemiyor,
hafıza kayboluyor, halüsinasyonlar devreye giriyor ve ucu ölüme
veya ömür boyu etkilerinden kurtulmak mümkün olmayan hasarlara
giden süreç hızla ilerliyor.
Konunun yetkililer tarafından ne kadar yakın izlendiği Danıştay’ın
kuruluş yıldönümü töreninde anlaşıldı.
Kemal Kılıçdaroğlu, açlık grevindeki akademisyenlerin durumuyla
ilgili olarak konuştuğu Numan Kurtulmuş’tan “Haberdar değilim”,
Başbakan Yıldırım’dan da “Cezaevinde mi yatıyorlar?” cevabını
aldığını söyledi.
Sezen Aksu başta olmak üzere sanatçılar, yazarlar, oyuncular da
gözlerimizin önünde eriyen iki akademisyene kulak verilmesi, “bir
şeyler yapılması” için çağrıda bulundu.
Umudum, öncelikle dönülmez noktaya gelinmeden Gülmen ve Özakça’nın
durumlarına “insani” ve “adil” bir şekilde yaklaşılması.
Ne hikmetse bir türlü kurulamayan OHAL Komisyonu’nun devreye
girmesi ilaç olur mu bilinmez olası haksızlıklara ama o konuyu da
unutmuş gibi yapmaktan vazgeçsek iyi olacak...
Gülmen ve Özakça’nın eylemlerini haklı bulmak/haksız bulmak,
desteklemek/karşı çıkmak meselesi değil konu.
BİR İNSANLIK MESELESİ
Konu bir insanlık meselesi...
Hukuk yolunda kapalı kapıları yumruklamaktan tükenip, seslerini
duyuramayınca ortaya canlarını koyan iki insana “yaradandan ötürü”
bir dönüp bakmak bu kadar mı zor, bu kadar mı imkânsız?
Konu bir insanlık meselesi...