ÇİN, Doğu Türkistan'da her biri insan haklarına tamamen aykırı, farklı yöntemlerle sistematik bir zulüm uyguluyor.
İnanç özgürlüğüne saygı göstermiyor (oruç yasağı vb), zorunlu
kürtaj, anadil kısıtlaması gibi uygulamaları kimseyi dinlemeden
sürdürüyor ve hatta yargısız infaza kadar uzanan alçakça işlere
imza atıyor.
Tepki göstermek, protesto etmek, uluslararası kamuoyunun dikkatini
çekmek şarttır, görevdir, vicdan sahibi herkesin önceliği
olmalıdır.
Buraya kadar fikir ayrılığı yaşanacak bir durum yok, sonuna kadar
mutabıkız.
Zaten devam eden tartışmanın nedeni protesto hakkı değil, bu hakkın
(yanlış) kullanım şekli...
Çin'in su katılmamış ırkçı tavrını, uygulamalarını gündeme taşımak
isterken yine ırkçı ifadelere, şovenizme, şiddete başvurunca
olmuyor işte...
"Çinli zannedip Uygur dövmek" gibi vahim bir olaya espri gibi
yaklaşmak ve gülmek filan ayrı dramlar da, işin o kısmını geçelim
şimdi.
*
Devlet Bahçeli'yi övmek için söze başlayanlar öncelikle şu
vurguyu yapar:
"Ülkücü gençliği sokaklara salmadı, kontrolü altında tutmayı
başardı..."
Peki... Teşekkür edelim, "Gerçekten de toplumsal huzura önemli bir
katkı sunmuştur" diyelim de allasen ya ne yapacaktı Sayın
Bahçeli?
Ülkücüler sürekli kontrol edilmesi gereken, kontrol edilmezse sağa
sola saldıracak, demokratik hakkı olan protesto eylemlerini
olgunlukla gerçekleştiremeyecek bir kitle midir ki?