SÜLEYMAN Demirel'in hem pek sevilmediği hem de Türkiye'nin tek kurtarıcısı olduğunun düşünüldüğü tuhaf bir ortamda büyüdüm.
Ailem Demirel'e bir kez olsun oy kullanmamıştı fakat yakın
çevremiz, komşularımız ve bazı akrabalarımız arasında hayranları
vardı.
Gençlerin daha keskin olduğu, yaşı ilerlemiş olanların "Ekmek
paramıza bakalım biz" dediği bir ortamı işte, bilirsiniz...
Vefat haberinin ardından yapılan yorumlarda da bu "iyi Demirel/kötü
Demirel" ayrımının altının çizilmesini bekledim açıkçası.
En objektif yaklaşan yorumcular bile "1980 öncesi Demirel/1980
sonrası Demirel" ayrımıyla yetinmekten öteye gitmedi.
Türkiye tarihinde 40 yılı başrollerden birinde yer alarak yaklaşık
50 yıl etkili olmuş bir karakteri, hele son yıllarını denge unsuru
gibi geçirmişse ölümünün ardından hırpalamak yersiz diye düşünenler
haklıdır.
Benim amacım da "Yanılıyorsunuz! Demirel anlatıldığı gibi muhteşem
biri değildi" yazısıyla 'sivrilik' yapmak değil.
Ama birbirimizi övgüyle veya sövgüyle bayıltacak hale getirmek
yerine dengeli bir şekilde sevaplarıyla günahlarını sıralamak daha
doğru olur herhalde.
Kaldı ki Süleyman Demirel de özellikle politik kariyerinin ikinci
perdesinde ön plana çıkarmaya çalıştığı "demokrat", "hoşgörülü",
"uzlaşmacı" ve eleştiriye açık kimliğiyle böylesini
kaldırabileceğini hatta tercih edebileceğini göstermişti.
En azından övmelere doyamayanların çizdiği
portre böyle...