KENDİ vatandaşına silah doğrultup öldürecek kadar gözü dönmüş, düşmanın bile bir kurşun atmadığı/atamadığı Gazi Meclis'i bombalayacak kadar şeref yoksunu bir darbe girişiminin ağzının payı verildi.
Travmayı hâlâ iliklerine kadar hisseden ülkenin bugünden yarına
normalleşmesini beklemek gerçekçi, mantıklı bir yaklaşım olmaz.
Bu hıyanete soyunanların zerre kadar izi kalmayacak şekilde tasfiye
edilmesi, hukuk çerçevesinde en ağır şekilde cezalandırılması
şarttır, bir tereddüt yaşamadan desteklenmelidir.
Bu darbe kalkışması sırasında birbirine zıt siyasi görüşlerin ortak
tavır göstermesi, demokrasinin yanında saf tutması umut
vericidir.
Peki bu tarihi ve büyük kırılmanın sonrasında yarınların Türkiye’si
için -yeni bir başlangıç şansı da yakalanmışken- ne yapılırsa,
neler yapılırsa iyi olur?
Başbakan Binali Yıldırım’ın dün vurguladığı üzere “Duygusallıktan
uzak, hukuk içinde, kararlı” ve elbette akılcı davranırsak iyi
olur.
Toplumu farklılıkları üzerinden kutuplara, mahallelere, camialara
bölmek üzerine kurgulanmış siyasi hamlecilik yerine darbe
karşısında beliren ve tutkalını oluşturan ortak özelliklerine sahip
çıkarsak iyi olur.
Vurgulandı, bir daha vurgulamakta fayda var. Görevlere devlet ve
millet hizmetine soyunanları seçerken partizanlık dışlanırsa,
siyasi bagaj kriteri yerine dürüstlük ve işine bağlılık esas
alınırsa iyi olur.
“Öfkeyle kalkan zararla oturur” sözünü kulağımıza küpe edersek,
linç kültürüne kapıyı açabilecek ve böylece ülkeyi kaosa, felakete
sürükleyebilecek “ortamların” zeminini yol yakınken terk
edebilirsek iyi olur.