"22 Ağustos 1965... Hafif yağmur çiseliyor...
Puslu bir pazar sabahının erken saatleri... Israrlarıma rağmen
Caddebostan iskelesine inmiş anneme, tekneleriyle gelen birkaç
yakın arkadaşa son defa veda ettikten sonra: Vira bismillah..."
Okuduğum ilk "ciddi kitap" olan "Pupa Yelken-Kısmet'in Dünya
Seyahati" bu cümlelerle başlıyordu.
Cuma günü kaybettiğimiz büyük denizci Sadun Boro, çocukluk
yıllarımın ilk kahramanlarındandı.
Çocuk dergileri, çocuk kitapları derken bir gün kapağında Kısmet'in
mavi sularda yelkenlerini şişirmiş vaziyette süzülüşünü gösteren
fotoğrafı bulunan "Pupa Yelken"i okumaya başlamıştım.
Cesur kaptan Sadun Boro, eşi ve ikinci kaptanı ve her şeyi Oda Boro
ve yaramazlıkları, maceraları, balık avlarıyla hayranı olduğum
sevimli kedileri canım Miço ile böyle tanıştım.
Ve o günlerde başlayan hayranlığım bugüne kadar artarak sürdü.
*
Bütün kitaplarını okudum; kendisiyle tanışmak, kısaca sohbet etmek
ve en sevdiğim kitabı olan "Pupa Yelken"i imzalatmak şansına da
eriştim.
Fatih Çekirge dünkü yazısında çok yerinde bir benzetmeyle Sadun
Bey'i bir "mitoloji kahramanı"na benzetmiş.
Gerçekten de öyle bir etkisi vardı.
Cesur, neşeli, çevresine ışık, güven, güç saçan olağanüstü bir
karakter.
"Pupa Yelken"i defalarca okudum.
Bir macera kitabı olarak, bir denizcilik kitabı olarak, bir seyahat
kitabı olarak ve müthiş edebi lezzete de sahip bir felsefe kitabı
olarak...