G.Saray’ın iyi genleri kendi sahasında, Avrupa sahnesinde devreye giriyor. Kötü gen? O da deplasmanlarda, “büyük maç dönüşlerinde” devrede...
AVRUPA kupaları sahnesine görkemli bir dönüş yapan G.Saray’ın eve dönüşü en azından ilk yarı itibariyle sıkıcı ve uyutucu türden oldu.
Öncelikle adet yerini bulsun diye, “Avrupa dönüşü bahanesine sığınılacaksa, o Akhisar için de geçerli” demek gerekiyor elbette. Kaldı ki Galatasaray’ın kısa vadede kalktığı liderlik koltuğunu devralmak, iki ezeli rakibin derbi haftasını kayıpsız geçerek bonus toplamak amacı varsa, rakibinin de ligde ilk galibiyetini alıp moral toplamak gibi gayet ulvi bir amacı var. Yorgunluk, deplasman fobisi, diriliş için çıkış noktası arayan rakip gibi zorlukları aşmak için Galatasaray’ın çözüm arayışını anlamak adına bile seyredilmesi şart bir maçtı.
Tahminleri haklı çıkartacak şekilde başladı maç. Galatasaray oyunu daha iyi oynadığı ileri hatlarda tutmaya çalışarak, Akhisar da baskın düzenleyerek zaafları malum Galatasaray savunmasını dağıtmayı amaçladı.
İlk yarı sona erdiğinde iptal edilen gol, verilen penaltı/kaçan penaltı gibi sansasyonel sayılabilecek anları ayıkladığımızda planını daha başarılı uygulayan tarafın, “Ege temsilcisi” olduğunu söylemek gerekiyor. Rodrigues ve Emre daha net vuruşlar yapabilseydi Galatasaray önde girerdi soyunma odasına, Muslera işini layıkıyla yapmasa Akhisar... Neticede sahada yaşanan yanlışlıklar komedyasından bir gol çıkartmak mümkün olmadı ilk 45 dakikada.
Forvet kıtlığı yaşayan Galatasaray’da nöbete çağrılan Onyekuru’nun yerini yadırgadığını, o bölgede ezildiğini gördük.
İkinci devre, Akhisar’ın Galatasaray defans hattındaki mahmurluğu şahane bir şekilde değerlendirmesi ve öne geçmesiyle başladı. Geriye düştükten sonra Fatih Terim, silik oynayan Sinan’ı dışarı aldı, Eren’i sahaya sürdü, Onyekuru’yu rahat ettiği alana çekti. Sonrası malum işte... Rakibi korkutmayan bir baskı, “panik ataklar” ve kalede görülen goller vesaire...