Depremin maddî sebeplerine dair açıklamaları uzmanlar yapıyorlar.
Bu bilgiler belki felâketin oluş tarzı ve safahatıyla ilgili olarak, meraklıların zihnindeki soruların aydınlatılmasına bir yere kadar faydalı olabilir. Ama bunların bilhassa kitleler açısından ve pratik sonuçları itibariyle herhangi bir anlamı bulunmuyor.
Üstelik, hadiseyi sadece maddî sebeplerle izah etme çabası, materyalist bir yaklaşımın neticesi olarak, gerçek bir tesellî mesajından mahrumiyetiyle, ümitsizlik ve karamsarlık yaymaktan başka bir işe yaramıyor.
Halbuki, işin bir de manevî ciheti var. Ve asıl önemli olan da, meselenin bu tarafı. Çünkü eşyanın ve hadiselerin dizgini elinde olan sonsuz hikmet sahibi Yüce Yaratıcının böyle bir felâkete hangi sebep ve hikmetlerle müsaade ettiği suali, işin can damarı.
Herşeyden önce, bizim inancımıza göre, dünya bir imtihan meydanıdır. İnsanoğlu imtihan için dünyaya gönderilmiştir. Bu kabil belâ, felâket ve musibetler de söz konusu imtihanın zorlu ve çetin safahatındandır.
Bu imtihanın değişik yönleri var. Bir cihetinde kulluk şuurumuz sınanırken, diğer bir cihetinde gayretullaha dokunan umumî hataların böylesi musibetlerle “İlahî gazap” neticesi cezalandırılması söz konusu.
Musibetlerde, birikmiş günahların temizlenmesi ve bundan sonrası için işlenecek günahlara karşı ikaz gibi manalar da mevcut. Tabiî, ders çıkarmak şartıyla...