Demirel’e vefatından sonra dahi yapılan hücumlardan biri de
Kur’an’daki 230 ahkâm ayetinin geçersizliğini ilan ettiği iddiasına
dayandırılıyor.
İşin aslını anlamak için 1994’te yine bize verdiği mülâkattaki şu
sözlerine bakalım:
“Türkiye Kur’an’ın dünyayı tanzim ettiği hükümlerle değil, Medenî Kanunun, Borçlar Kanununun, Ceza Kanununun getirdiği kaidelerle işlerini yürütüyor; bunlar da Batıdan alınan kanunlardır. Kur’an’da Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenleri ‘kâfir, zalim, fâsık’ olarak vasıflandıran ayetler var. Bunun içinden nasıl çıkacağız?” (Yeni Asya, 27.12.1994)
Bir sonraki görüşmemizde de aynı konuya devam ettik ve 4.5.1995’te şunları yazdık:
“Cumhurbaşkanı, din, devlet ve hukuk konularındaki arayışını ısrarla devam ettiriyor.
“Dinin ahireti de, dünyayı da düzenlediğini hatırlatan Demirel, ‘İslam, kişilerin birbirleriyle ve devletle olan münasebetlerini de, devletin görev ve yetkilerini de tanzim etmiştir’ diyor. (...) Araştırma ve sorgulamasını şu ifadelerle yine sürdürüyor.
‘Müslümanım. Allah’ın varlığına, birliğine, Peygamberin resul olduğuna, diğer iman esaslarına inanırım. Namaz kılar, hacca gider, oruç tutar, zekât veririm. Bundan sonraki kısımlar kitaba ve Sünnete uyma şartları. O şartları yerine getirip getirememem, benim Müslümanlığımı elimden alır mı, almaz mı?’