Yakın dönemde oy yüzdelerini yanlış mesajlar vermek için
kullanan siyasetçilerin başında Erdoğan geliyor.
Gezi olayları sırasında sarf ettiği “Yüzde 50’yi evinde zor
tutuyorum” sözü, bunun kolektif hafızada çok derin ve olumsuz izler
bırakan en kötü ve talihsiz örneklerinden biri.
Hele o dönemde mutedil ve yatıştırıcı bir tavır takınması son derece önemli olan sorumlu mevkideki bir insanın böylesine provokatif bir dil kullanmasının hiçbir izahı yok.
Erdoğan, 7 Haziran seçiminden sonra da, 10 Ağustos’ta aldığı oyları hatırlatarak, “Yüzde 52’nin iradesine saygı gösterilmeli” dedi.
Oysa yine gayri âdil ve haksız rekabet ortamında yapılmış bir seçim olmasına rağmen, çıkan sonuca hiç kimsenin bir itirazı olmadı.
Yüzde 52’nin irade ve tercihine saygısızlık ifade eden bir tavır ve söylem de gözlenmedi.
Ama bizzat Erdoğan seçildikten sonraki uygulamaları ile, kendi konum ve duruşunu tartışılır hale getirdi. Milletin tümünün birliğini temsil eden bir makamda bulunmasına rağmen, açık ve fâhiş bir şekilde “taraf” oldu.
Seçim sürecinde, masrafı örtülü ödenekten karşılanan mitinglerle meydanlara indi.
Adını vermeden AKP’ye oy isterken, muhalefet partileriyle de keskin polemiklere girdi.