15 Temmuz darbecileriyle hesaplaşma gerekçesiyle başlatılan sürecin 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’de tam bir hukuksuz tasfiye ve kıyım furyasına dönüştüğünü çok acı ve yürek yakıcı örnekleriyle görüyor ve yaşıyoruz.
Daha ilk günden itibaren yaptığımız “Darbeyle mücadele hukuk içinde olmalı; kurunun yanında yaş da yanmamalı” çağrılarında maalesef yalnız kaldık. Hattâ hücumlara uğradık.
Ama süreç ilerleyip yapılanların yaktığı canlar artınca, hattâ işin ucu iktidarla içli dışlı olanlara bile dokunmaya başlayınca, o cenahtan da şikâyet ve feryatlar yükselmeye başladı.
Darbecilerle mücadele denilip, darbeyle de, terörle de hiçbir ilgisi bulunmayan masum insanların yaygınlaşan mağduriyetlerine uzunca bir süre seyirci, suskun, hattâ alkışçı bir tavır sergileyenler dahi “Bu işte bir yanlış var, bu gidişat hiç iyi değil” deme noktasına geldiler.
On binlerce kişi hakkındaki delilsiz ve keyfî tutuklama kararları, yine “Deliller toplanmadı” gerekçesiyle habire uzatılırken, cezaevlerinde şüpheli ölüm ve tabutta tahliyelerin peş peşe gelmesi işi çok daha vahim boyutlara taşıdı.