15 Temmuz kalkışmasından Suriye operasyonuna kadar gündem
tamamen “FETÖ” ile mücadeleye hasredilirken, peş peşe gerçekleşen
PKK ve IŞİD saldırıları da “FETÖ” ile irtibatlandırıldı.
Maksat, ne olursa olsun, “FETÖ” birinci gündem olmaktan çıkmasın.
“FETÖ’nün bıraktığı yerden PKK, oradan da IŞİD devralıyor, hepsi
aynı merkezden yönetiliyor” söylemlerinin arkasında bu var.
Daha ötesinde “PKK’yı da, IŞİD’i de FETÖ yönetiyor” iddialarının altında da.
Böylece, daha evvel Ergenekon sürecinde gözlenen, “bir günah keçisi bulup herşeyi ona yıkarak operasyonları sulandırma” taktiği şimdi “FETÖ”de tekrarlanıyor.
Geçmişte faili meçhul kalmış ne kadar cinayet varsa “FETÖ”ye fatura ediliyor. İbrahim Tatlıses bile modaya uyup “Bana yapılan saldırı FETÖ’nün işi” diyor.
Bizzat Cumhurbaşkanının çağrılarıyla teşvik ve tahrik edilen muhbirlik furyası da iyice çığırından çıkarılıyor. Öyle ki, kişisel husumet ve rekabet kaynaklı asılsız ihbarların vardırıldığı radde bakanları dahi isyan ettirecek boyutlara ulaşıyor.