Said Nursî, Afyon mahkemesindeki müdafaasında da “Biz bir
cemaatiz” dedikten sonra, şöyle bir çerçeve çiziyor:
“Hedefimiz ve programımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi
idam-ı ebedîden ve daimî berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve
vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve
iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un
çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır.” (Tarihçe, s.
853)
(Buradaki “idam-ı ebedî” ve “haps-i münferit’ ifadelerinin özlü bir izahı Sözler’de: “Kabir, ahirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idam-ı ebedî kapısı, darağacı”; “ahireti tasdik eden, fakat sefahat ve dalâlette gidenlere, tecrit içinde, yalnız başına bir hapis kapısı” (s. 232) şeklinde ifade edilir.)
Görüldüğü gibi, Said Nursî’nin cemaat tariflerinde hiçbir şekilde siyaset veya ideoloji yok.
Tamamen iman ve ahiret eksenli bir beraberlik var ve bu anlamdaki cemaatleşmenin dünyevî neticeleri ise toplumu anarşi, serserilik gibi zararlı neticelerden korumak; huzuru, kardeşliği, dayanışmayı, ahengi sağlamak; hayatın güçlüklerine karşı bir dayanma noktası olmak, moral ve tesellî alışverişinde bulunmak gibi tümüyle pozitif kazanımlar.
Ve bu birliktelikte ayrılıkçılığın zerresi yok.