Dinî hassasiyetlere sahip insanlarca kurulan vakıf, dernek gibi STK’lar, 90’lı yıllarda gönüllü kültür teşekkülleri olarak anılıyordu. Zaman içinde bu tabir terk edildi ve sivil toplum kuruluşları ifadesi iyice yerleşti.
Bu süreçte gönüllü kuruluşların serencamını yakından izledik. Ve en önemli sınavlarını siyasetle ilişkilerinde yaşadıklarını gördük. Bu bağlamda, 28 Şubat sürecindeki tecrübeleri, o günlerde çıkan bir yazımızda şöyle yorumlamıştık:
“Gönüllü kuruluşları, bugün karşı karşıya oldukları sıkıntılara sürükleyen en önemli sebep, kendilerini ve faaliyetlerini politize etme hatasını işlemiş olmaları. Temsil ettikleri potansiyeli partiye kanalize ederken, bu partinin kısa süren yarım ve problemli iktidar döneminde de kendilerini iktidara endekslediler.
“Böylece hem hizmetlere ruh veren ihlâs zedelendi ve büyük yara aldı; hem de parti daha iktidarda iken başlatılan yıkıcı ve tahripkâr taarruz kampanyası, kademe kademe gönüllü teşekkülleri de etkisizleştirerek sindirdi. Partinin kapatılmasıyla ivme kazanan süreçte, partiyle veya partiye vücut veren anlayışla irtibatlı olduğu düşünülen kişi ve kuruluşlara yönelik taarruzlar, kendilerini siyasete göre ayarlayan gönüllü kuruluşları sıkıntıya soktu.” (“Temeldeki yanlış” başlıklı yazımız, 30.5.1998 ve “Zulüm Devam Etmez” adlı kitabımız, s. 138)