Cihadı Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Eritre, son dönemde Suriye
gibi yerlerde zulüm gören ve buna karşı silahla direnen
Müslümanların yanına giderek onlarla birlikte savaşmak olarak
yorumlayan anlayış öteden beri Türkiye’de de var.
IŞİD’e katılımlar bunun son örnekleri.
Özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda Seyyid Kutup gibi, cihad ayetlerini, “silâhlı mücadele”yi öne çıkaran bir yaklaşımla tefsir eden yazarların eserleri “furya” halinde Türkçeye çevrilerek yaygınlaştırıldı ve o dönemin nesilleri bunlardan çok ciddî şekilde etkilendi.
Siyasî rotası sürekli değişken bir seyir izleyen merhum Necip Fazıl’ın “öğreti”leri İBDA-C gibi radikal örgütlere ilham kaynağı olurken, “siyasal İslâm”ın Millî Nizam Partisiyle sahneye çıkıp âlem-i İslâmdaki radikal hareketlerle irtibat kurması bu döneme rastladı.
Özünde “milliyetçi” tonlar da taşımasına rağmen Türk siyasal İslamının sempati duyduğu adresler, Kaddafî’den Marksist Filistin Kurtuluş Örgütüne, Humeynî’den Pakistan’da darbeyle işbaşına gelen Ziyaü’l-Hak’a kadar uzanan hayli geniş bir listeyi içine alıyordu.
Zamanla hadiselerin seyri içinde bu etkilenmelerin ya tesiri azaldı veya şekli değişti.
Bu tablo içinde bizdeki siyasal İslam hareketi de çatladı. Ve Millî Görüş gömleğini çıkaran AKP bir taraftan önceki radikal çizgisinin izlerini silmeye çalışırken, diğer taraftan Arap baharında İhvan’la yakınlaşmayı arttırdı.
Ama ikisi de gelişmeleri doğru okuyamadıkları için, ciddi bir çıkmaza sürüklendiler.
Özellikle Mısır ve Suriye’de olanlar ortada.