Seçim sonuçları belli olup AKP’nin tek başına iktidar çoğunluğunu kaybettiği ve koalisyon zorunluluğunun ortaya çıktığı anlaşıldıktan sonra iktidar partisi adına seslendirilen kırmızı çizgilerden biri çözüm süreciydi.
Buna göre, AKP bu sürecin devamını asla vazgeçmeyeceği ve kesinlikle taviz vermeyeceği bir şart olarak masaya koyacaktı.
Ancak bu arada eşzamanlı olarak HDP’ye karşı yoğun bir suçlama kampanyası başlatıldı. Daha doğrusu seçimden önce başlatılan bu kampanyanın dozu, seçimden sonra daha da arttırılıp şiddetlendirildi.
HDP’nin bilhassa bölgedeki oylarını örgüt kaynaklı baskı ve tehditlerle aldığı ifade edildi. Ama batıda, hele İstanbul’da aldığı oylara böyle bir kılıf uydurulamadı.
O noktada MHP devreye sokularak, onun ağzından “Boğazda viski içip HDP’ye oy veren Beyaz Türkler”e yüklenildi.
Aslında bölgedeki baskı ve tehdit iddiaları, bir cihetiyle oralardaki örgüt hakimiyetinin iktidar tarafından da itirafı anlamına geliyordu. Demokratik hukuk devletinin otoritesi orada da hükümferma olsaydı, böyle bir iddia hiç gündeme getirilebilir miydi?
Ama nedense işin o tarafı geçiştirildi.