Demirel’in AP’ye genel başkan seçilmesinden kısa süre sonra, 1966 ara seçim kampanyasında İnönü’nün ona yüklenip AP’yi yıpratmak için seçtiği tema Said Nursî’ye bina edilmişti.
Demirel’i “Said Nursî’nin halifesi mi olacak?” diye sıkıştırmaya çalışıyordu CHP lideri. Niyeti, onu elitlerin gözünden düşürüp o cenahta zora sokmaktı.
Bu hücumları ustaca bir manevrayla savuşturan Demirel, 70’li yılların ikinci yarısında başbakan sıfatıyla, Risale-i Nur’a “yasak kitap” muamelesi yapan anlayışın üzerine gitti. Aydınlar Ocağındaki bir konuşmasında ve Abdi İpekçi’ye verdiği röportajda “Karl Marx’ın Manifesto’sunun serbestçe satıldığı Türkiye’de Risale-i Nur yasak olamaz” dedi.
12 Eylül’ün ona da siyaset yasağı koyduğu 80’li yıllarda ise Said Nursî ile ilgili hatıralarını ve müsbet kanaatlerini, Köprü’de çıkan mülâkatında detaylı şekilde dile getirdi. Yine Köprü’de yayınladığımız mülâkatlarında fikirlerini anlatırken, Risale-i Nur’daki ilgili pasajlardan, tam yerine oturan ifadeler aktardı.
1990’da Yeni Asya’nın Kocatepe Camiinde tertiplediği ilk Bediüzzaman mevlidi için, DYP Genel Başkanı sıfatıyla tebrik telgrafı gönderdi. Bunun üzerine maruz kaldığı yoğun eleştiri ve tepkileri, hattâ o telgraf yüzünden kendisine de soruşturma açılacağı yönündeki tehdit içerikli haberleri, Said Nursî’nin “Kur’ân müfessiri” olma özelliğine vurgu yaparak ve “Said Nursî âlim değildir diyenin alnını karışlarım” diyerek cevapladı.