Terörün içeride ve dışarıda stratejik hedeflere yönelik
saldırılarındaki tırmanış endişeyle takip ediliyor.
Kısa aralıklarla gerçekleşen ve toplam 58 kişinin can verdiği
Dolmabahçe ve Kayseri saldırılarının ardından Rusya Büyükelçisinin
Ankara’da suikastle katledilmesi, çok boyutlu ve derin bir kumpasla
karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Açıkça görünen o ki, bu terör taşıyla birden çok fazla kuş vurulmak isteniyor.
Akla gelen ilk hedefleri sıralarsak:
Bunlardan biri, ülkeyi iyice istikrarsızlaştırıp toplumu yıldırmak ve bezdirmek.
Bir diğeri, güven duygusunu tahrip edip, içte ve dışta Türkiye’nin güvensiz bir ülke olduğu imajı meydana getirmek.
Üçüncüsü, OHAL uygulamasını uzattırıp, hattâ daha da ötesinde “OHAL dahi yetmiyor” diyerek sıkıyönetimi gündeme getirmek suretiyle, ülkeyi normal ve olağan yönetimden iyice uzaklaştırmak.
Ya da normale dönüş taleplerine karşı, “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” taktiğiyle OHAL rejimini sürekli kılmak.
Böylece, normalleşmeyi engelleyip bu yönde atılması söz konusu olabilecek yeni adımları sabote ederek demokratikleşmeyi derin dondurucuya kaldırmak.