Toplumda dinî hayatla ilgili olarak yapılan yeni iki
araştırmanın düşündürücü sonuçları, son dönemde her vesileyle
vurgulamaya çalıştığımız bir hususun önemini yeniden gündemimize
taşımış olmalı.
Karşı karşıya olduğumuz tablo, manevî hayatımızı besleyen en önemli
dinamiklerden biri olan cemaatlerin bu çerçevedeki hizmetlerine
duyulan ihtiyacın çok daha fazla kendisini hissettirdiği bir duruma
işaret ediyor.
Tahkikî imana dayalı bir şuurun güçlendirilmesi, ibadet iştiyakının teşviki, ahlâkî alandaki zaafiyet ve gerilemelerin telâfisi, asla gözardı edilmeyip, tam tersine gündemimizin ilk sırasına alınması gerekli çok önemli konular.
Gerçek şu ki, toplum olarak manevî bünyemizde ciddî erozyonların yaşandığı sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Önceki devirlerde mağduriyet ve mahrumiyetlerle sınanan dindarlar, şimdi bilhassa “masa, kasa, nisa” üçgeninde maruz kaldıkları “cazibedar fitne” imtihanlarında ciddî şekilde zorlanıyorlar.
Dün iktidarların hedefi iken bugün “muktedir” olmanın getirdiği baş dönmesi, nicelerini yalpalatıyor ve müstakim yoldan saptırıyor.