Marmara İlâhiyat hocalarından, eski İstanbul Müftüsü Prof. Dr.
Mustafa Çağrıcı’ya atfen yayınlanan o son derece tuhaf ve problemli
sözü aktarmıştık:
“Cumhuriyetin kuruluşunda bazı uygulamaları çarpıtan fırsatçılar
‘Din yasaklanıyor’ algısı yaratarak ellerini güçlendirdi...”
Ne yani? Cumhuriyet adı altında tek parti ve tek şef rejiminin kurulduğu yıllarda dinî hayata yönelik baskı ve yasaklar olmadı mı?
Öyle olmayıp da çarpıtılan ne var?
Bu ülkede harf devrimi sonrasında Kur’an okumanın ve öğretip okutmanın dahi yasaklandığı, ezanın aslî şeklinden çıkarılıp Türkçeye çevrildiği, minarelerden orijinal ezan okumanın yasak edildiği, Çağrıcı’nın da müftüyken takdir ettiğimiz bir itirazına konu olduğu üzere Ayasofya’nın cami olmaktan çıkarıldığı, dinin ve dindarlığın irtica sayılıp kötülendiği, din derslerinin tamamen kaldırıldığı, laikliğin dinsizlik şeklinde anlaşılıp öyle uygulandığı dönemler yaşanmadı mı?
Çarpıtılan ne ve çarpıtan fırsatçılar kim?
İstanbul Aydın Üniversitesinin “kayıt dışı din” konulu etkinliğini duyurduğu ilanda (Sabah, 10.12.16) kendisine atfedilen bu söz için Prof. Çağrıcı’dan açıklama bekliyoruz.
Yine Çağrıcı imzasıyla konulan metinde “kayıt dışı din” tanımlarından biri olarak telâffuz edilen “devletin kontrolünde olmayan dinî olgular” ifadesi de sorunlu ve tartışmalı.
Ekonomi ve siyaset için kullanılan “kayıt dışı” tabirine din hizmeti de dahil edilebilir mi? Devlet kontrolünde bir din, laikçi Kemalistlerin hedefiydi ve Diyanet bunun için kurulmuştu. Bediüzzaman da buna daha o zaman “Hak ve hakikat inhisar altına alınamaz. İman ve Kur’an nasıl inhisar altına alınabilir?” diye itiraz etmişti. Ve şimdi, 2016’da bir ilahiyatçı dinde devlet kontrolünü savunuyor!