18 yıl önce yazmıştık (3)
Oral Çalışlar ve Tolga Çevik’in hazırladığı dosya kapsamında 11.7.2000’de Cumhuriyet gazetesinde çıkan değerlendirmemiz:
Gülen’e laik çevrelerce verilen destek iki açıdan değerlendirilebilir: Bu destek, bir cihetiyle, çağdaşlık ve modernlik kavramlarıyla bağdaştırılabilen, taassuptan uzak, hoşgörülü bir din anlayışına, kendilerini “laik” olarak niteleyen çevrelerin de ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Diğer cihetiyle ise, “Erbakan tehlikesi”ne karşı konjonktürel ve geçici bir ittifak arayışı ve dolayısıyla Gülen’i bu bağlamda “kullanma” düşüncesi söz konusudur. 28 Şubat sürecinin ilk safhalarında bütün “tah- kimat”ın Erbakan hareketine yönlendirilmesi ve bu hareketin büyük ölçüde “tehdit” olmaktan çıkarılmasını takiben, daha önce göz yumulmuş, hatta örtülü destek verilmiş olan Gülen hareketinin hedef alınması her halde bunun sonucudur.
Herşeye rağmen, Türkiye’de her iki hareketin de gelişmesine elverişli bir toplumsal taban zaten mevcuttur. Çünkü bu ülkede yaşayan insanların büyük çoğunluğu Müslümandır. Yeni nesiller de büyük ölçüde böyle bir iklimde İslama bağlı olarak yetişmektedir. Aileden alınan dinî eğitimin yanı sıra, dinî eğitim kurumlarının yaygınlaşması, dinî yayınların gelişmesi, dinî ekol ve cemaatlerin, hayatın çeşitli alanlarını kapsayan etkinliklerinin güç kazanması da bu gelişmede büyük ölçüde etkili olmuştur.
Burada yapılması gereken şey, söz konusu toplumsal gelişmenin demokratik yöntemlerle sağlıklı bir mecraya kanalize edilmesidir. Yoksa bu gelişmenin önünü zecrî tedbirlerle kesmeye çalışmak değildir.
Ama Türkiye’de jakoben bir laiklik anlayışı ile din vicdanlara hapsedilmek ve dinî hayat devletçe belirlenen sınırlar çerçevesinde kontrol altında tutulmak istenmiştir. Ne var ki, yıllarca uygulanan bu yöntemlerle başarılı olunamamış, aksine bu yöndeki politikaların yol açtığı tepkilerle insanlar başka arayışlara yönelmiştir. Erbakan ve Gülen hareketlerinin güç kazanmasında etkili olan en önemli sebeplerden biri budur.
Dini dışlayan veya resmî ideolojinin sınırları içinde hapsetmeye çalışan bir laiklik anlayışı sürdürüldüğü müddetçe, söz konusu eğilimlerin veya zaman içinde çıkabilecek daha değişik versiyonlarının güç kazanmasını engelleyebilmek mümkün değildir. Türkiye’deki dinî hayatla ilgili olarak, demokratik bir laiklik anlayışı çerçevesinde yeni bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç vardır.