15 Temmuz’dan sonra, üç yıla yakındır olup bitenlerin geldiği
noktayı fırsat bilerek tekrar sahne alan Kemalistlerin, “Tüm bunlar
Atatürkçülükten uzaklaşıldığı için oldu; çare yine oraya dönmek”
diyerek seslerini yükselttiklerine şahit olduk. Üstelik bu
mesajların çoğu iktidar medyası üzerinden dile getirildi.
Ve bu iddia ile ortaya çıkanlar da büyük ekseriyeti itibarıyla
Ergenekon-Balyoz kadrolarının önde gelen isimleriydi.
Onlar bunu söylerken, iktidar cenahının söylem ve eylemlerinde de Atatürkçülük vurgularının arttığını gözlemledik.
İkinci kurtuluş savaşından; hattı değil, sathı müdafaadan; gençliğe hitabeden dem vurulurken, AKP Genel Merkez ve İBB binalarına M. Kemal posterleri asıldı.
İlginç ittifaklar aleniyete döküldü.
Ergenekon ve Balyozda hüküm giyip bilâhare bırakılanlar dahil, sıkı Kemalistliği ile bilinen pek çok kişi, “Cumhurbaşkanımızın yanındayız” mesajları verdi.
Bazılarına “Hayatımın en mutlu günlerini yaşıyorum” dedirten bu tablo, yüz binleri bulan ve ailelerle birlikte milyonu aşan mağduriyetler üreterek şekillendi.
Kemalist ittifakın derinleşmesine paralel olarak Türkiye’yi “cumhuriyetin fabrika ayarlarına döndürme” iddiasıyla yürütülen MGK ve kırmızı kitap referanslı OHAL tasfiyeleri, ülkeyi hukuk ve demokrasiden giderek daha da uzaklaştıran çok sıkıntılı neticeleri beraberinde getirdi.