15 Temmuz kalkışmasından beş gün sonra, darbecilerle mücadele
gerekçesiyle ilan edilen ve üç kez uzatılıp bir yılını tamamlamak
üzere olan OHAL sürecinde OHAL hukukunu dahi hiçe sayarak
yapılanlar, her alanda son derece ağır ve vahim bir hukuk enkazı
ortaya çıkarmış durumda.
Delilsiz ve keyfî gözaltıların otomatiğe bağlanarak sonu gelmeyen
uzun tutukluluklara dönüştürülmesi; çoğu tesettürlü 17 bin kadının,
bazıları ters kelepçeyle aşağılanarak gözaltına alınıp
tutuklandıktan sonra tıkış tıkış durumdaki cezaevlerine
gönderilmesi; 600’e yakın bebeğin anneleriyle birlikte hapiste
tutulması; 80’lik-90’lık ağır hastaların terör ve darbe
suçlamasıyla tutuklanması...
Üniversite ve okullar başta olmak üzere bütün kurumlarda 100 bini aşkın insanın sorgusuz sualsiz, neyle suçlandıklarını dahi öğrenemeden ve savunmaları da alınmadan, bütün hakları gasp edilerek kamudan ihraç edilmesi...
Mal varlıklarına el konulması...
Çok sayıda üniversite, okul, hastane, şirket ve medya kuruluşuna resmen çökülerek içlerinin boşaltılması ve on binleri bulan çalışanlarının işsiz bırakılması...
Böylece uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve anayasanın ilgili maddeleriyle güvenceye alınmış olan en temel hak ve özgürlüklerin hoyratça çiğnenmesi...
Darbecilerle hesaplaşma gerekçesiyle, geçmişteki darbe dönemlerinde dahi görülmemiş bir şiddet ve yaygınlıkta gerçekleştirilen hukuksuz uygulamaların oluşturduğu ağır enkazın kaldırılması ve yapılanların toplum bünyesinde yol açtığı çok yönlü tahribatın tamiri hiç kolay olmayacak ve çok zaman alacak.
Dahası hoyratlıkların tam bir çılgınlık furyası halinde hâlâ tamgaz devam ettiği bir tabloda, o aşamaya ne zaman gelineceğini öngörebilmek dahi mümkün değil.