Ceza hukukunun en temel prensipleri olan “Suç ve ceza şahsîdir; suçu kim işlediyse cezasını o çeker; kişi, kendisine isnad edilen suçu işlediği ispatlanıp bu iddia bağımsız mahkeme kararıyla kesinleşerek hükme bağlanıncaya kadar masum sayılır” ilkelerinin hiçe sayıldığı son derece anormal bir süreçten geçiyoruz. “Hain” suçlamaları havada uçuşuyor. O kadar ki, bu ithamlar iktidar cenahının kendi içinde bile ciddî bir boyuta ulaşmış durumda. Ahmet Taşgetiren’in “Kendi camiamız içinden çıkarılan ve her gün yeni isimler eklenerek kabartılan ‘hainler listesi’ bir başka savaş halini yansıtıyor” isyanı (Star, 9.3.16) bunun son örneklerinden. Bu listeler için “Muhalif medyadan vs devşirilmiş değil” diyen Star yazarının böylece “Muhalif medyada yazanların hain ilan edilmesinde beis olmayabilir” gibi bir manaya kapıyı açması ayrıca üzerinde durulması gereken bir tuhaflık. Ama ihanet ithamının iktidar cenahına da taşınıp, giderek kızışan bir iç çekişmede kullanılmasından şikâyet etmesi ilginç: “Listede yer alanların hepsi tanıdığım isimler. Üstelik onları ‘dost’ tanıyorum. ‘Bizim’ diye nitelediğimiz gazetelerde köşelerini okuduğumuz insanlar. Her bir isim beni şaşırtıyor. Allah Allah diyorum, bunlar nasıl ihanet etmiş olabilirler ki?