Tecrübeli ve duayen eski dışişleri bakanlarından rahmetli İhsan
Sabri Çağlayangil, sohbetimizden birinde “Yahudi korkunç bir
afettir” diyerek, siyonist lobilerin kilit noktalardaki olağanüstü
büyük nüfuz ve gücünü vurgulamış ve dış politika adımlarının bu
gerçeği dikkate alarak atılması gereğine işaret etmişti.
ABD başta olmak üzere dünyanın önde gelen ülkelerinde bu lobilerin
hemen her alandaki etkinliği bilinen bir gerçek.
Finans, ekonomi, sanayi ve ticaret, siyaset, bürokrasi, medya, bilim, sanat, sinema, sivil toplum kuruluşları, think tanklar...
Akla gelen ve gelmeyen ne varsa...
Filistin topraklarında İsrail’i kurdurup, arkasına Batının tüm desteğini yığan da bu lobiler. Onun için bu korsan devlet, tek başına bütün dünyaya meydan okuyor.
Bu şartlarda İsrail’i yok edebilmek mümkün değil ve Filistinlilerin başından beri böyle bir hedefle, üstelik kör şiddeti kullanarak verdikleri mücadele akim kaldı.
Koca Arap dünyası da İsrail’e yenildi.
İzlenen yöntemin yanlışlığını Arap dünyasında ilk fark eden, Enver Sedat döneminde Mısır oldu. İsrail’le anlaşma yapan Mısır, işgal altındaki Sina yarımadasını kurtarıp Batının da desteğini arkasına aldı.
Ardından Filistin lideri Arafat da diplomasi yoluyla mücadelenin daha etkili ve gerçekçi olduğunu gördü. Hattâ İsrail Başbakanı Rabin’le anlaşma noktasına kadar gelmişti ki, barış karşıtı derin İsrail çeteleri Rabin’i suikastle öldürerek bunu engellediler. Sonra Arafat’ın da şüpheli bir ölümle hayata vedasıyla süreç yine durdu. Eğer olumlu sonuçlanabilseydi müstakil Filistin devleti çoktan kurulmuş olacaktı.
İsrail’i dizginlemek için, Museviler içindeki siyonizm karşıtı mutedil unsurlarla ve yanı sıra Batı dünyasındaki demokrat kesimlerle birlikte çalışmak ve çok dikkatli, sağlam stratejiler uygulamak gerekiyor.