Geçen yüzyılın başından itibaren yaşanan tecrübeler, yargının
siyasî konjonktüre göre çalıştığı dönemlerde irtikâp edilen dehşet
verici zulümlerin yürek yakıcı örnekleriyle dolu.
Bunlardan biri, 31 Mart isyanının Hareket Ordusu tarafından
bastırılması sonrasında kurulan Divan-ı Harb-i Örfî, yani
sıkıyönetim mahkemesinin verdiği kararlar.
Bazıları tek celsede verilen ve temyizi olmayan idam kararlarıyla, “suçlu” bulunan mahkûmlar hemen akabinde Beyazıt meydanında kurulan darağaçlarında asılmışlar.
Bir diğer örnek, İstiklâl Savaşı sırasında asker kaçaklarını cezalandırma gerekçesiyle kurulup, cumhuriyet adı altında tek parti ve tek şef rejimine geçildikten sonra, şark isyanları da bahane edilerek bütün muhalefeti sindirmek ve tasfiye etmek için kullanılan İstiklâl Mahkemeleri.
Bir başkası, 27 Mayıs darbesinden sonra kurulup, milletin seçtiği Meclis ve hükümet üyelerini—güya—yargılayan, Başbakanla iki Bakanını astıran Yassıada mahkemeleri.
Bir diğeri, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde epeyce insanın idamına karar veren, birçoğunu da senelerce zindanlarda süründüren sıkıyönetim mahkemeleri.