Nur 1 Mart gecesi erkek polislerden oluşan bir terörle mücadele
ekibince evi basılıp gözaltına alındığında, bunun bir yanlışlık
olduğunu ve kısa sürede düzeleceğini düşünmüştük.
Üçüncü günün akşamı savcılık sorgusunun ardından sulh ceza
hakiminin önüne çıkarıldığı zaman da aynı kanaatteydik.
Tutuklama kararı çıkınca şaşırdık. Hemen itiraz ettik; ancak Nur’u tutuklatan ve dilekçemizi yerine ulaştırmayıp bekleten soruşturma savcısı, apar topar hazırladığı iddianameyi yeni kurulan bir ağır ceza mahkemesine vererek davayı açtı.
Birçok kişinin aylardır içeride tutuldukları halde iddianamelerinin dahi yazılmadığı bir süreçte tecrübeli hukukçuları şaşırtan bu “olağanüstü hız”ı da hayra yorduk.
Tahliye talebimizin o aşamada ağır ceza heyetince reddi canımızı sıktıysa da, beklentimiz bari ilk duruşmada tahliye idi.
Ama maalesef orada da büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Nur’u karşısında görüp savunmasını dinledikten sonra tahliye kararı vermesini beklediğimiz mahkeme, “tutukluluk halinin devamı”na hükmetti.
Duruşma sırasında sergilenen; savunmaları ciddiye ve dikkate almayan umursamaz tavırlar bu kararın habercisiydi.