Varlık âleminde gerilim, çatışma ve kutuplaşma yok; uyum, ahenk, işbirliği ve yardımlaşma var.
Hattâ kutuplar da bu uyumun parçası.
Yerkürenin kuzey ve güney kutupları aynı bütünlük içerisinde birbirini tamamlıyor.
Fizikte zıt kutuplar birbirini çekiyor.
Buna karşılık, insan âlemine gelince durum değişiyor.
Egoların menfaat ve iktidar kavgalarıyla katmerlenen çatışması, toplumda gerilim ve kutuplaşmaları doğuruyor.
Bunun sebebi, insanı Yaratıcıdan ve fıtrattan koparan materyalist cereyanların
Hak yerine kuvveti,
Fazilet yerine menfaati,
Din ve vatan gibi ortak değerler yerine ırkçılığı...
İkame ederek toplumdaki farklı kesimler arasında çatışmayı körüklemeleri.
Siyasetin böyle bir zeminde menfaat eksenli bir canavar niteliği kazanıp egoların yarıştığı bir platforma dönüşmesi, toplumda derin çatışmaları tetikliyor.
Hak yerine kuvveti esas alan bir anlayışın güç ve iktidarı eline geçirmesi, her türlü zulüm ve haksızlığın önünü açıyor.
Zulümlerin sebebiyet verdiği mağduriyetler, gerilim ve kutuplaşmayı besleyen bir birikim meydana getiriyor.
Toplumu bir arada tutan ortak değerlerin tekelci, dışlayıcı ve dayatmacı siyasî yaklaşımlara kurban edilmesi ise, farklı kesimlerin bir arada yaşama iradesini zayıflatıyor ve tahrip ediyor.
Farklı kesimleri yumruk ve dipçik zoruyla bir arada tutan baskı rejimleri çöktüğünde o toplumların kısa sürede çözülme ve dağılma sürecine girmesi bundan.